Senaryo yazmak gerçekten çok zor iştir. Bitirme projesini senaryo üzerinden almış bir öğrenci olarak bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Özellikle gerilim filmi senaryosu yazarken öyle iyi bir ağ örmelisiniz ki bu ağ kördüğüm gibi gözükmeli fakat çözerkende hiç bir tıkanmayla karşılaşmamalıdır. Bunu başaran , filmi izlerken 'hadi canım ya çok saçma' cümlesini bize kurdurtmayan pek az senaryo var. Gone Girl filmi benim için hayatım boyunca izlediğim en iyi filmdi.
Amerika'nın Missouri eyaletlerinden birinde sıcak bir yaz sabahı, Nick ve Amy evliliklerinin beşinci yıl dönümünü kutlamaya hazırlanmaktadırlar. Fakat o gün Amy aniden ortadan kaybolur. Geri dönmeyince, polisin gözünde kocası Nick tüm şüpheleri üzerine çeker. Nick karısını öldürmediğini söylese de davranışları ve yaptıkları onu çıkmaza sürüklemeye devam etmektedir.
Film kitaptan uyarlanmasıyla benim için bir sıfır önde başlamıştı zaten. Çünkü kitap filmleri hiç bir zaman kötü olmaz. Ama bu kitabın yazarı gerçekten tebrik edilecek cinsten. İnsanın hiç aklına gelmeyecek olaylar yok filmde. Tabi ki tahmin edebiliyorsunuz bir süre sonra. Ama twist filmin tam ortasında ortaya çıkıyor diğer gerilim filmleri gibi son on dakikada değil. Ardından işler daha da karmaşık hale geliyor ve izlerken yok artık diyorsunuz ama çok saçma kelimesini kullanacağınıza inanmıyorum çünkü yazar gerçek anlamda çok bilgili olduğunu herkese ispatlıyor. Oyunculuğa gelecek olursak Ben Afflect elbette çok iyi oynamış fakat benim gözümde kadın başrol olan Rosamund Pike Oscar'ı sonuna kadar haketmiş bu performansıyla. Gerçekten oyunculukta çığır açmış diyebilirim.
Neyse sinemadan çıktım koşa koşa size yazmak için oturdum bilgisayarımın başına. DVD'sinin çıkmasını beklemeden hala zamanınız varken sinemaya koşun. Böyle filmler kaçmaz. Puanım 10 üzerinde 10.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder